Mantıksal açıdan bakıldığında, 2017'de geleneksel bir saat fikri tamamen anlamsız.

Zamanın cep telefonlarımızdan arabalarımıza ve bilgisayarlarımıza kadar her yerde görüntülendiği bir çağda, yalnızca zaman işleyişine adanmış mekanik bir cihaz kavramı geçerliliğini yitirmiştir. Kol saati bugün icat edilseydi modern dünyamızda yeri olmazdı.

Ancak günümüzde saat yapımcılığı gelişiyor. Nedenmiş? Haute horologerie nasıl hayatımızın bu kadar ayrılmaz bir parçası haline geldi?

O kadar da basit olmayan bir soruya basit bir cevap vermek gerekirse, saatler son derece insani makinelerdir.

Zaman, üzerinde yelken açtığımız deniz ve varoluşumuzu tanımladığımız ölçüdür. Zaman olmazsa hayat anlamsızdır. Zamanın sembolleri etrafımızı sarıyor. Doğum günleri yaşamın bir yılını daha anıyor, diplomalar çalışmalarımızda harcanan zamanı belgeliyor ve sonuçta cenazeler dünyada geçirilen zamanı işaret ediyor. Saat de zamanın başka bir sembolüdür, ancak popülerliğin devam etmesinin tam nedeni o kadar da basmakalıp değildir.

Hayatın Nabzı

Saatler pek çok açıdan insandır. İnsan vücudu (ve tüm canlılar) nadiren durur ve başlar. Canlılar birer dakikalık aralıklarla sessizce tıklamazlar, elektronik cihazlar gibi hareketsizliğe geri dönerler. Bunun yerine nabız atıyoruz. Bir süreçler senfonisi içinde ritmik olarak alçalıp akarak akıyoruz.

Mekanik saat mekanizması hemen hemen aynıdır. Eşapman, kas dokusunun kasılması ve uzaması gibi mekanik gerilimin serbest bırakılmasıyla hareket ederek bir dizi dişliyi yumuşak bir şekilde hareket ettirerek ileri geri hareket eder. Tıpkı insan kalbi gibi, saatin nabzının sıklığını da atım olarak tanımlıyoruz.

Saat mekanizmasının atan mekanik bir kalp olması tesadüf değildir. Bunu her zaman bilinçli olarak anlayamayabiliriz ama bu nabızla doğuştan gelen bir yakınlıkla doğarız. Huzursuz bir bebeği uyutmanın yollarından biri de tik taklı bir saati kundakla sarmaktır. Bebek rahat bir uyku çeker çünkü ilkel düzeyde bunu başka bir kalp atışı olarak algılar.

Dahili Güzellik

İnsanlar gibi saatler de fiziksel süreçlerin toplamından daha fazlasıdır. Bizler duygularımızı ve kişiliğimizi giydiğimiz her şeyde sergileyen, etkileyici hayvanlarız. Saatler de bunun istisnası değil. Herkes kendisini en iyi tanımlayan kendi hobisini bulur. Saatçiliğe araba tutkum sayesinde geldim. Benim için bunlar her zaman vintage yarış kronografları ve Seiko'nun 60'lı ve 70'li yılların "Tasarım Dilbilgisi" dönemi gibi tasarım odaklı çalışmalar oldu. Dışarıda kocaman bir ifade dünyası var ve bir kez içine daldığınızda, mutlaka size hitap eden bir şey bulacaksınız.

İnsan ırkı gibi saat yapımcılığı da durağanlıktan başka bir şey değildir. Tasarım, teknoloji ve işçilikteki ilerlemelerle sürekli olarak sınırları zorlayan, kültürün dönemlerini tanımlayan, büyüyen, sürekli gelişen bir sanat formudur.